DÜNYANIN FISILTISI
Bir Mecaz Olarak Dünya Kitabı
Dünyayı algılamamızda,
sınırlarını keşfetmemizde ve dünyaya ilişkin hayallerimizde dilin etkisi nedir?
İnanarak veya “yalan” olduklarını bilerek anlattığımız hikâyeler kendimizi ve
başkalarını anlamamızda, düşüncelerimizi biçimlendirmekte ne derece etkili?
Gizemcilere inanacak
olursak insan, dünyayla iletişim içindedir; onunla aynı dili konuşur. Doğa
onunla yıldızları, bitkileri ve hayvanları, ırmakları, dağları taşları,
mevsimleri, geceleri ve gündüzleri aracılığıyla konuşur. Dilsel bir metin
olarak beliren doğa, insan için saydamdır; dahası gizemci, doğanın kendisine
baktığını ve kendisini anladığını sanır.
İnsanın
kendi anlattığı hikâyenin büyüsüne kapılmasını, yani kendisi ve çevresi
hakkındaki yanılgısını daha doğru bir ifadeyle hüsnükuruntusunu; insanın
dünyanın, olmasını istediği gibi
olduğunu sanmasını; doğadaki “gizli metin”,
“örtük söylem” veya “kozmik ima” mitini ele alan bu çalışma, “yalan dünya”dan
ve bu “yalanın” bir “tabiat okur-yazarlığı”na dayalı uygarlığımızın
kuruluşundaki öneminden söz ediyor. Bizlerin
kendimizi kültür yoluyla tamamlayan eksik hayvanlar olduğumuzu; ne insan ile
dünya ne de insan ile insan arasında doğal ve doğrudan bir ilişki olduğunu;
onların arasındaki ilişkinin dilin simgesel dizgeleri üzerinden kurulduğunu ve
bu dilin kültürel işlevinden ayıramayacağını savunuyor.