4 Eylül 2014 Perşembe

İkilikler (2): RUH VE BEDEN

Rüzgarın hayat veren, doğurganlık enerjisine dair benzer bir inanış Mısır’da da görülür. Eski Mısırlılar tanrıça Mut ve İsis’i akbaba başlı tasvir etmişlerdir. Akbaba, hierogliflerde anneye karşılık geliyordu. Onun anne simgeciliğindeki yeri leş yemesinden geliyordu. Dolayısıyla ölümün olduğu kadar doğumun da simgesiydi. Bu yüzden yaşam ve ölüm döngüselliğini ve ebedi dişiyi simgelemiştir. Gebe kalmanın nasıl gerçekleştiğini çözemedikleri için Mısırlılar akbabanın sadece dişisinin var olduğuna, erkeklerinin yaşamadığına inanıyorlardı. Söylenceye göre, akbabalar havada uçarken ansızın duruyor, döl yollarını açarak rüzgârın kendilerini döllemesini sağlıyorlardı. Aslında bu mit örüntüsü bakire kalarak döllenmenin de bir prototipidir.

İkilikler (1): YER-GÖK

Sümer mitolojisinde başlangıçta birbirlerine kendileri dışında hiçbir şeye yer bırakmayacak kadar sıkı sıkıya bağlı Toprak ve Gök bir an gelir aniden ayrılırlar: Gök (An) yukarıya doğru, Toprak (Ki) aşağıya doğru çekilir. Yekpare olan Gök ile Yerin ayrılması, bu ikisinden türemiş olsa da yine de yabancı bir öğe olan Efendi-Rüzgâr’ın (Enlil) araya girmesiyle olur.
Altay yaratılış destanında başlangıçta ne gök vardır ne yer; her yer bir denizden ibarettir; tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız, sonsuz suların üzerinde uçmaktadır. Tanrı-kuş Ülgen’in konacağı bir yer henüz yoktur ve göklerden gelen bir emir duyar: “Tut önündeki şeyi, hemen yakala!” Ülgen emre uyup ellerini uzatır ve içinden göksel emri tekrarlar. Tıpkı sözle yaratan tanrıların yaptığı gibi sözlü ifadenin ardından denizin derinliklerinden bir taş yüzeye çıkar ve taşı tutar ve üzerine konar. Üzerinde duracak bir yeri olmuştur artık.