ayıyla akrabalık
Dünyanın birçok yerinde kadınlarla ayılar arasında cinsel ilişki motifini içeren bir efsane görülür. Bazı kavimler, aileler veya kişiler soylarını kadim bir ayı-ataya dayandırırlar. Haida kültüründen derlenmiş bir efsane şöyledir: Böğürtlen toplamaya giden bir grup kadın, ayı dışkısı görür. Kadınların tabu gereği bunların üstünden atlamaması gerektiği halde gruptaki genç kadınlardan birisi tabuyu ihlal eder, ayılara hakaretler yağdırır ve onları alaycı bir dille aşağılar. Öğleden sonra, arkadaşları eve dönerken genç kadın böğürtlen dolu bir çalı keşfettiği için biraz daha kalmaya karar verir. Kadın böğürtlen toplarken ayı postundan pelerin giyen yakışıklı bir genç adam kadına yaklaşır. Dağın biraz ötesinde daha da zengin böğürtlen çalıları olduğunu söyler. Bunları toplayalım, sonra ben seni köyüne götürürüm, der. Az sonra hava kararır ve artık kadının köye dönmesi için geç olmuştur, mecburen orada konaklayıp, köye ertesi gün dönmeye karar verir.
Ertesi gün böğürtlen toplamaya devam ederlerken, genç adam şamanlık gücünden yararlanarak, eve dönme konusunu kadına unutturur. Adam kadını daha fazla böğürtlen toplamak için köyünden giderek uzaklaştırır. Günler, haftalar geçer. Sonunda yaz bitip sonbahar gelir ve hava soğur; adam o zaman bir in kazmaya karar verir ve kadının onun gerçekte bir ayı olduğu yolundaki kuşkuları doğrulanır.
O kış kadın yarı insan, yarı ayı iki çocuk doğurur. İlkbahar başında kocası kış uykusundan aniden uyanır ve birisinin geldiğini söyler. Kadın erkek kardeşlerinin onu aradığını anlar. Ayı koca birkaç kez uyanır ve her seferinde “Yaklaşıyorlar” der. Sonra, “Neredeyse vardılar; dişlerimi takıp onları öldüreceğim” der. Kadın ayıya yalvarır, duyduğu şeyin onu aramaya gelen kardeşleri olduğunu söyler; onları öldürmemesini, çocukların hatırı için kendisini avlamalarına izin vermesini ister. Ayı sonunda bunu kabul eder, ama kadına, öldüğü zaman ayin yapılmasını ve şarkılar söylenmesini vasiyet eder.
Ayı koca öldürüldükten, ayinler yapılıp şarkılar söylendikten sonra kadın yarı ayı yarı insan iki çocuğunu alır, kardeşleriyle birlikte köye döner. Kadın ayıya dönüşmekten korktuğu için ayı postuna sarınıp, ayı rolü yapma oyunlarına katılmayı reddeder. Ama buna rağmen kardeşlerinden biri kadının ve çocuklarının üstüne bir ayı postu atar. Kadının korktuğu şey başına gelir ve çocuklarıyla birlikte derhal ayıya dönüşür. Sonra da kardeşlerini öldürür, yavrularıyla birlikte ormana döner.
İnsan-hayvan melezliğine ilişkin Arkadia kökenli bir mitte ayı yine anneliğin simgesi olarak karşımıza çıkar. Mit, Peloponnesos Pelasgları üzerinde hüküm süren uygarlaştırıcı kral Arkas’ın tanrısal kökenini, yani melezliğini anlatır: Kimilerine göre bir orman perisi kimilerine göreyse bir kral kızı olan Kallisto, bekâret yemini etmiştir ve vaktini Artemis’in yanında dağlarda avlanarak geçirmektedir. Zeus onu görünce âşık olur ve bekâret yemini etmiş kızla birlikte olabilmek için Artemis’in erkek kardeşi tanrı Apollon’un kılığına girip onu kandırarak hamile bırakır. Kallisto bir gün nehirde yıkanmak üzere soyunmak zorunda kalınca foyası ortaya çıkar ve öfkelenen Artemis onu bir ayıya dönüştürür. Zeus Kallisto’nun oğlu Arkas’ı büyütmesi için Hermes’in annesi Maia’ya teslim eder. Maia’nın babası kral Lykaon olduğu için, Arkas da kral torunudur. Çocuk büyüyüp de avlanmaya başlayınca bir gün ayıya dönüştürülmüş annesiyle karşılaşır. Ayı kaçıp Lykia Zeusu’nun tapınağına sığınır. Arkas da peşinden tapınağa girer. Ancak ülke yasasına göre tapınağa bu şekilde girmenin cezası ölümdür. Zeus onlara acır ve Kallisto’yu Büyükayı (Yunanca adıyla Araba) takımyıldızına, Arkas’ı da Arkturos yıldızına (arabanın sürücüsüne) dönüştürür. Arkas, kral Lykaon’un oğullarından kendisine miras kalan krallığa adını vermiştir. Arkadia denen bu ülke halkına buğday ekmesini, ekmek yapmasını ve yün eğirmesini öğretmiştir.
11. yüzyıl sonu gibi hayli geç bir dönemde bile soylarının bir ayıya dayandığına inanılan aristokratlar vardı. Bir İskandinav efsanesine göre, ayı tarafından kaçırılan ve ondan gebe kalan bir kadın, melez bir oğlan doğurur. Çocuk insana benzemektedir, ama ayının vahşiliğine ve gücüne sahiptir ve babasını öldürenlerden intikam alır. Bu oğlan Danimarka Kralı Svend Estridsen’in (1047-1074) ve birçok Danimarka kralının atasıdır. İngiltere’de, ayının gücü dolayısıyla, 10. ve 11. yüzyıllarda büyük ailelerin soylarının kökenini ayılara dayandırmaları normaldi.
Kendilerini ayının akrabası sayan bazı totemci halklar, ayının, klan üyelerini koruduğuna ve onları uyardığına inanır. Ayı, seçilmiş kişilere geleceği bildirir ve yol gösterir. Hatta ayı bir hayvan değil dönüşüme uğramış bir insan, bir büyücüdür. Ayının kendi klanından insanlara zarar vermeyeceğine inanılır. Ayı klanının bir üyesi bazı önemli durumlarda, ayının postunu giyerek veya vücuduna ayı dövmesi yaptırarak onunla akrabalığına dikkat çeker. Ayı, yalnızca adını kabileye vermekle kalmaz, onların gerçek atası kabul edilir.
Orta Asya ve Sibirya’nın büyük bir bölümünde ayı ile kadın arasında cinsel ilişki yaşandığına inanılmaktadır. Sibirya’da sık sık ayının insana benzediği söylenir. Ayı ile kadının ilişkisine dair inançta da insan ile hayvan arasındaki fizyolojik benzerliğe dikkat çekme amacı sezilmektedir. Ayının insan gibi iki ayak üzerinde durabiliyor olmasına, ön ayaklarını el gibi ustaca kullanabilmesine, ayak izlerinin insan ayak izlerine benzemesine dikkat çekilmiştir.
Fiziksel benzerlikler dışında ayının insan gibi akıllı olduğuna, insanların konuşmalarını anladığına, istese insan dilinde de konuşabileceğine dair inançlara Yakutlarda rastlanır. Fin ve Lapon kültürlerinde tüm hayvanlar arasında en büyük saygıyı ayı görüyordu. Ayıyı; ataları gök tanrısının oğlu sayıyorlardı. Khanty ve Mansilere göre ayının esas evi gökyüzüydü, ama sık sık dünyayı ziyaret ederdi. Ayı üstüne yemin etmek ya da “ayı andı” içmek, en güçlü ve bağlayıcı yemindi.
Gilyaklar, kaplanın aslında geçici olarak kaplan suretine giren bir insan olduğunu düşünürler. Aynı benzerlik çoğunlukla ayıya atfedilir. Bundan hareketle ayının eskiden insan olduğu ya da bazen insan bazen ayı olduğu ileri sürülür. Bu da hayvanlarla cinsel ilişkinin mümkün olduğuna dair bir kanıt ortaya koyma çabasını yansıtır.
Sagaylarda bir kadının bir ayı tarafından kaçırılıp gebe bırakıldığına, Goldlarda bir ayının bir bakireyi kaçırıp iğfal edip gebe bıraktığına dair mitler yaygındır. Sibirya Türklerinde ayının kadınlara gönlünü kaptırdığına, onunla karı koca hayatı yaşayabileceğine, hatta kadının ayıdan çocuk sahibi olabileceğine ilişkin (elbette bu çocuklar yarı ayı yarı insandır) pek çok masal ve mit vardır.
Kaynak: E. Kocabıyık, Dolaylı Hayvan, 2. Basım, 2014, s. 143-148.