1 Şubat 2015 Pazar

hayvan ama insan


Mitlerde, birbirleriyle türdeş olmayan bir ben ile o’yu türdeş kılan bir sentez kurgulanmıştır. Bu yaklaşımda “insan”ın türsel sınırları geçirgendir; insanı diğer canlı türlerinden, hayvan veya bitki âleminden ayıran kesin sınırlar yoktur. Amazon yerlileri arasında çoğu hayvan, insan sayılır. Hayvanların insandan farkı sadece görünüştedir. Hayvanlar kendi evlerine döndüklerinde üzerlerindeki hayvan kıyafetlerini çıkarmaktadır. Yerlilerin düşlerine girdiklerinde de gerçekte oldukları biçimleriyle, yani insan suretinde görünürler.

Atalar kültü inancında bireyler, kesintisiz bir üreme silsilesiyle ilk ataya bağlı ve onunla özdeş oldukları, yani atanın ruhunun kendilerinde yaşadığı hissiyatı içindedirler. Bu da aralarında bir soy bağı oluşturur. Özellikle totemcilikte, insan ile hayvan –ve hatta dağlar, dereler, pınarlar ve gölcükler– arasındaki akrabalık bizim açımızdan mecazi sayılabilir ama onlar açısından böyle değildir, gerçek olarak kabul edilir. Totemci insan, bütün türsel farklılıklara karşın kendini hiçbir şekilde hayvandan ayrılmış hissetmez. Bireysel bilinç soy bilinciyle tümleşiktir. Tanrılar tek bir bireyin değil, soyun tanrısı sayılır. Soyundan ayrılan kişinin, tanrısından da ayrıldığı düşünülür. Bir klan, kendi varoluş biçimini, savaşçılığını veya barışçılığını, onu başka klanlardan ayıran özelliğini kendi totem hayvanında görür. Bu düşünüşte insan ile hayvanın veya bitkinin akrabalığı büyüsel bir ilişkidir. Zira hayvanların özel büyüsel güçlerle donatıldığına inanılır. Çiftçi, çoban veya avcı-toplayıcı toplumların kaderlerinin hayvanlara ve bitkilere bağlı olduğu düşünülürse, onlarla aralarında bir “akrabalık” varsaymaları pek de garipsenecek bir şey değildir.

Ortaçağda, Yunan-Roma döneminden kalma bir inancın etkisiyle büyücülerin kedi, kurt, tavşan, kurbağa, kuş, keçi gibi hayvanlara dönüşebileceklerine inanılıyordu. Algonkin, İrokua veya Çeroki büyücü-hekimler hayvan-manitulara sahiptiler. Marcel Mauss’un (1872-1950) aktardığına göre, benzer şekilde Melanezya’da bazı adalarda büyücülerin hizmetkâr yılanları ve köpekbalıkları vardır. Büyücü, gücünü hayvan ruhlarla olan akrabalık ilişkisinden alır; büyücünün babasının, annesinin ve atalarının birer ruh olduğuna inanılır. Hindistan’da, bazı aileler büyüsel niteliklerini benzer bir kökenden aldıklarını iddia etmişlerdir. Galler ülkesinde, bir insanın bir periyle yaptığı evlilikten, büyücülükle ilgili zanaatları tekeline alan aileler ortaya çıkmıştır. Marcel Mauss, totemciliğin yapısal olarak bozulmaya başlamasıyla, klanlara ait totemleri büyücü ailelerin devralmış olabileceklerini öne sürmüştür.

Kaynak: E. Kocabıyık, Dolaylı Hayvan, 2. Basım, 2014, s. 20-21.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder