1 Şubat 2015 Pazar

ayı adam


Son derece ironik bir şekilde Ayı Adam ismiyle müsemma Timothy Treadwell (1957-2003) –aslında gerçek adı Timothy Dexter’dı– kendini Alaska’nın en bıçkın ayılarına parçalatana değin, yeniden bir hayvana, sözüm ona eski atasal doğrudanlığına dönebileceği ve ancak bu şekilde özgürlüğe kavuşacağı yanılgısına kapılmıştı. Ölümü tüm vücudunda hissederken şöyle diyordu: “Savaşacağım. Güçlü olacağım. Onlardan biri olacağım. Onların efendisi olacağım.”

1989’da Kuzey Amerika boz ayılarını görmek üzere motosikletle Alaska’ya gider. Bu ilk karşılaşmasını daha sonra şöyle yazacaktır: “Benim için bu karşılaşma sanki bir aynaya bakmak gibiydi. Aynı türden olduğum bir ruhun yüzüne bakıyordum.” Ayılarla arasında özel bir bağ olduğuna inanan Treadwell, genç bir ayının, kendisini “insan arkadaşı” olarak kabul ettiğini düşünüyordu.

Kısa bir süre sonra hayatını ayılara ve onların korunmasına adar. Ne var ki, sık sık gittiği Katmai ulusal parkındaki ayıların soyları tükenme tehdidi altında değildir; parkta üç bin ayı yaşamaktadır. Fakat o, ayıların yanlış anlaşıldığını, aslında onların insanlarla anlaşabilecek uysallıkta olduğunu düşünmektedir. 2003’te bir ayının onu ve kız arkadaşını yemesi onu tanıyanları pek de şaşırtmamıştı.
Bernd Brunner “Dört ayak üstünde yaşamaya meraklı tuhaf bir adam diyerek bu konuyu kapatabilir miyiz?” diye sorar. Treadwell ayılarla onların dilinde iletişim kurma ve onlardan biri olarak yaşama ve hatta onların lideri ve kurtarıcısı olma gibi sıradışı bir arzuya kapılmıştı ve bunun temeli, Brunner’a göre ayılarla iletişim kurmayı başardığını iddia eden insanlarla ilgili dinlediği pek çok gerçek dışı hikâyeyle atılmıştı.

Onun ölümünü trajik kılan da budur. Enkidu, geyikler tarafından reddedildiğinde hayatının seyrinin dönüşü olmayacak bir şekilde değiştiğini kavramıştı. Ayı Adam, dolaylılığına aldırmadan sınırı “geriye” doğru zorlamıştır; onun ölümü aşılmaz sınırlar arasında, hayvanla tanrı arasına sıkışmış insan kipini yeniden hatırlatıyor bize. Herzog bir kez daha tabiatla kavgalı, tabiatın içindeki sancılı, saplantılı, kendisiyle uğraşan, uçbeyi-insanı ele almıştır bu filmde. Tabiatta garip olan bu insan, kendine tabiat içinde bir tabiat kurar. Bu muhayyel tabiatta ilkinde olamayacak her şey mümkündür. Tabiatın sınırlarını, “öteki tabiat”ın içinde aşar insan. Treadwell’in cesedini bulan pilot Willy Fulton aynen şöyle söylüyordu: “Kesinlikle hep sınırda yaşadı.”

Kaynak: E. Kocabıyık, Dolaylı Hayvan, 2. Basım, 2014, s. 364-365.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder