1 Şubat 2015 Pazar

ayıya hürmet

Avcı-toplayıcıların geleneğinde, beslenmek yalnızca organik değil, aynı zamanda ruhani bir iştir; çünkü insanlar yedikleri yiyecekler aracılığıyla bir üst gerçekliğe ulaşırlar: Doğaüstü varlıkların yarattığı bir şeyi, hatta bazı durumlarda bu varlıkların özünü; zengin, güçlü, önemli bir şeyi yerler.
Avlanmanın, avcının avını uzun süre sabırla takibi sonucunda gerçekleşmesi, zamanla avcı ile av arasında kendine özgü bir ilişki, bir tür ruhani dayanışma doğurmuş olsa gerektir. Av, avlanan bir şeyden çok, kendini avlatan ruhani bir varlık olarak görülmüştür. Bu dayanışma nihayetinde insan toplumları ile hayvan dünyası arasındaki “akrabalığın” bir gereğidir.

İlkel avcılar hayvanları, insanın doğaüstü güçlerle donatılmış benzerleri olarak görür; insanın hayvana ve hayvanın da insana dönüşebileceğine; ölülerin ruhlarının hayvan bedenine girebileceğine ve belirli bir kişiyle belirli bir hayvan arasında gizemli ilişkiler bulunduğuna inanırlar.

1960’ların başlarında, antropolog J. A. Alekseyenko, Batı Sibirya’da yaşayan Ketlerin, ayıları, üzerleri kürkle kaplı vahşi insanlar olarak gördüklerini yazmıştı. Benzer şekilde, Hokkaido adasının Aynuları için ayılar, insanlara et ve kürk tedarik etmek için dünyamıza gelen kılık değiştirmiş dağ ruhlarıdır. Aynu şamanın dünya görüşü içinde, insandışı bütün varlıklara ve canlılara tanrılar (kami) olarak saygı gösterilir. İnsanların dünyasının tanrılarınkinden çok daha güzel olduğu ve ilahların ziyaret etmek için buraya geldikleri düşünülür. Bu tür ziyaretlerinde tanrılar kılık değiştirirler. Ayı da ziyaretçi dağ tanrısıdır. Onlara göre hayvanlar, insani bir düzene sahip olan kendi toplumlarında yaşamaktadırlar. İnsanlarla aralarındaki bedensel farklar görünüştedir, özsel değildir. İstedikleri zaman insan görünümüne dönebilirler. Aynı şekilde şamanlar da hayvan biçimine bürünebilmekte hayvanların arasına karışabilmektedir; başka bir deyişle türler arasında geçişler ve türler arası bir diyalog söz konusudur. Avcılık bu anlamda insan topulumu ile hayvan toplumu arasında sosyal (akrabalık) ve ekonomik (takas) bir ilişkidir.

Lévi-Strauss, Thompson nehri halkının yabani keçi avının kökenine ilişkin bir geleneği aktarır; burada keçi sürüsünün lideri bir insandır ve aynı zamanda avcıyla akrabadır:

Keçileri öldürdüğünde bedenlerine saygılı davran, çünkü onlar insandır. Dişi keçileri öldürme, çünkü onlar senin karılarındır ve senin çocuklarını doğuracaklardır. Keçi yavrularını da öldürme, çünkü senin evladın olabilirler. Sadece kayınbiraderlerini, erkek keçileri vur. Onları öldürdüğüne üzülme, çünkü onlar ölmüyor, yuvaya dönüyorlar. Eti ve postu (keçi olan kısmı) sen kullanırsın, ama onların gerçek benlikleri (insan olan kısmı) aynen daha önce keçi eti ve postuyla kaplı olduğu zamanki gibi yaşamayı sürdürür.

Avın başarısı avlanma tekniğinin başarısıyla ilintili görülmez, av ile avcı arasındaki büyüsel ilişkinin bir sonucu sayılır. Avlanma öncesindeki av ritüelinin eksiksiz yerine getirilmesi, avın başarılı geçmesi bakımından teknik becerilerden çok daha önemlidir. Av için hangi strateji uygulanırsa uygulansın av, kendisini yiyecek olarak avcıya cömertlikle, merhamet duygusuyla teslim eder. Av, avcının, ailesini beslemek zorunda olduğunu bilir. Aslında hayvan öldürülmemektedir, hayvan kendisini büyük bir cömertlikle öldürtmektedir. Böyle bir armağana sahip olabilmek için ayinin usulünce yapılması, uygun büyüsel sözcüklerin kullanılması gereklidir. Büyü, hayvanla insan arasındaki iletişimin lisanıdır.

Büyünün hem av öncesine hem de sonrasına ilişkin sonuçları vardır. Avcı büyüsel ayin yoluyla, hayvanın ruhuyla iletişime geçer ve onu verilecek sunular karşılığında ölmeye ikna eder; böylece onu öldürmenin yol açtığı vicdani rahatsızlıktan da kurtulur.

Sanki insan ile av hayvanı arasında zımni bir anlaşma var gibidir. Hayvanın cömertliği karşılığında ona saygısızlık yapılmaz. Öldürülen hayvanın cesedine, kemiklerine her zaman saygılı davranılır; gereksiz böbürlenmelerden kaçınılır. Başkalarına avdan bahsederken öldürme hadisesini doğrudan çağrıştıracak ifadeler kullanmamaya özen gösterilir; örneğin Amazon Açuarları “ava gitmek” yerine “ormana gitmek”, “köpekleri gezdirmek” gibi ifadeler kullanırlar.

Kaynak: E. Kocabıyık, Dolaylı Hayvan, 2. Basım, 2014, s. 126-128.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder