7 Temmuz 2012 Cumartesi

KURUCU AŞK MİTİ -3: Evrenin Aşkla Doğumu


Büyük Patlama kuramının evrenin doğumuna ilişkin anlatısını basit bir şekilde özetlemeye çalıştım. Bu kuram da en eski dinî-felsefi metinlerden beri süregelen o soruya yanıt bulmaya çalışır: Varlık, var olmayandan nasıl meydana geldi? Bilimsel kozmoloji ile evrendoğum mitleri arasında çok büyük farklılar vardır hiç kuşkusuz; ne var ki, öne sürdükleri bazı düşüncelerin yaslandığı kimi motiflerin ortak olduğu görülür. Bilimin anlatısındaki şu unsurlara dikkatinizi çekmek isterim: varlığın oluşumunu başlatan yaratıcı ısı, ateş; karanlık ve ışık; sonsuz büyüklüğü içeren sonsuz küçüklük, ataletin içinde beliren ilk hareket. Bu ve benzeri unsurlarla, ilk çağların evrendoğum anlatılarında da karşılaşıyoruz.

Başlangıç üzerine düşünürken elimizde; yokluk-varlık, mekân-lâmekân, zaman-zamandışı, soğukluk-sıcaklık, karanlık-aydınlık gibi en temel ikiliklerden başka kavram çiftlerimiz yoktur. Bu temel kavramlar "doğurgan"dır. Dünya, temel kavram çiftlerinin çocuğudur diyebiliriz.

İnsan kendi biyolojik doğumunu evrenin doğumuna ilişkin inşa ettiği anlatıya uyarlamış gibi gözüküyor: Bir Polinezya mitine göre, başlangıçta ateşle su evlenmiş; toprak, kayalar, ağaçlar ve geri kalan her şey onların evliliğinden doğmuş.

Empedokles’e göre kozmos, Aşk ve Çatışma olarak iki devindirici güç sayesinde var oluyordu. Fizik dünyada bu iki neden sırasıyla dört unsurun önce bir araya gelmesine sonra ayrılmasına mekanik bir biçimde yol açıyorlardı. Yine bu iki güç iyi ve kötünün nedenleri olarak ahlaki bir ikiliğe de yok açmaktaydı.

Thales’in (MÖ 624-546) öğrencisi Anaksimandros dünyanın oluşumu üzerine fikir yürütürken, "belirsiz", "sınırsız" anlamına gelen apeiron’dan bahseder. Anaksimandros’a göre varlıkların görünürde yok olduklarında geri döndükleri temel ilke apeiron’du. Anaksimandros’un anlatısına göre, ayrışmamış çeşitliliğin kaynağı olan apeiron, sıcak ve soğuğu doğurma yetisine sahip bir tohum veya bir oğulcuk meydana getirmiştir. Bu tohumun merkezinde aer, yani "hava" denilen soğuk vardır. Sıcaklık da soğuğu bir zar gibi çevrelemektedir. Fakat öyle bir an gelir ki bu küresel zar, bağlı olduğu çekirdekten ayrılıp parçalanır ve yıldızlar ortaya çıkar.

Evrendoğum anlatılarında varlıklar, iki temel karşıt gücün ürünüdür. Bunlar eşeyli üremedeki eril ve dişil varlıklar gibi doğurgandırlar. Bu karşıt güçlerin birbirlerine aşkı olmasa varlık âlemi hiçbir zaman meydana gelmeyecektir.

Bir Taocu anlatıda Gök ile Yeryüzü’nün henüz oluşmadığı bir dönemde biçimsiz, büyük bir sis tabakası her şeye egemendir; kaynağı bilinmeyen öyle bir zifiri karanlık, öyle durağan, sessiz bir sonsuzluk vardır ki, bu karmaşıklıktan iki tanrı ortaya çıkar; birisi göğü diğeri ise yeryüzünü düzenler, Yin ile Yang’ı birbirinden ayırırlar.

Bütün evrendoğum anlatıları başlangıçtaki bir belirsizlikten ilk karşıt çiftin ortaya çıkışını ve sonraki tüm varlıkların, onlardan türeyişini anlatır bize.

İnsan zihni, her şeyin zamansal ve mekânsal başlangıcını tasavvur etmek ister. Zihinsel karışıklığı gidermek, mantıksal veya ahlaki bir düzenlilik için bir başlangıç noktası arar. Bir "yer", bir "zaman" arayışı, bir "geçmiş", bir "tarih" ya da bir "köken" arayışı söz konusudur. İnsan ister kendi soyunun kökenini ister evrenin kökenini kurguluyor olsun, belirsiz bir başlangıcın sisleri içinde daima kozmik bir ana ve kozmik bir babanın yüzleri belirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder