7 Temmuz 2012 Cumartesi

KURUCU AŞK MİTİ -4: Yaratıcı Aşk Ateşi


Herakleitos’un (MÖ 540-480 civarı) kozmolojisinde, evren akıl ve ruh taşıyan organik bir varlık gibidir. Herakleitos’a göre varlığın temel doğası ateştir. Bu ateş her şeyi besler ve dönüştürür. Evrene ısı veren bir ruh ya da nefes olarak ‘hayat ateşi’nin bir arzu ateşi olduğunu söyleyebiliriz. Bildiğiniz gibi varlıklardaki, dolayısıyla evrendeki sürekli değişim ya da oluş, Herakleitos’un felsefesinin temelini oluşturur. Değişim, temel değişmez yasaydı ona göre. "Güneş her gün yenidir" sözüyle değişim olgusunu, "Hiç batmayacak olandan kim, nasıl kaçıp saklanabilir ki?" sözüyle de bu değişimin ardındaki değişmeyen logos’u ifade eder; sürekli doğup batan Güneş’i hiç batmayan, hep yanan, varlığın temel doğası kozmik ateşle, yani değişmeyen değişimle karşılaştırır. Ona göre "Her şey ateşle takas olur, ateş de her şeyle; tıpkı altınla malların, mallarla da altının takas edilmesi gibi." Herakleitos’ta ateş hem maddidir hem de kozmik bir faildir. Kıyameti veya Büyük Yargı Gününü akla getiren bir şekilde Ateş’in gelip her şeyi yargılayacağını söyler.

Herakleitos’a göre kozmos denilen bütünlüğü meydana getiren ne bir insandı ne de bir tanrı (zira tanrılar da çokluklar veya şeyler âlemine dahildi); Herakleitos’a göre bu bütünlük hep vardı. Logos’a göre yanan veya sönen ezeli ve ebedi ateş, varlığın temel doğasıydı. Varlıklar ateşin dönüşümlerinden ibarettiler. Her şey ateşten gelip sonunda yine "bir olan ateş"e dönüyordu.

Bu ilksel ateşle özdeşmiş gibi görünen ve her şeyin ona göre olup bittiği ezeli ve ebedi logos; kozmosa hâkim olan yasa, kural, ilke veya ölçüydü. Logos, mevcutlarda, yani çoklukta kendini açığa çıkaran BİR’di. Herakleitos’ta logos, ezeli ve ebedi, duyularüstü, her şeye yön veren evrensel bir akıldır, evrensel bir ilkedir.

Kozmogonilerin birer doğum mecazı olduklarından daha önce söz etmiştim. Yokluktan varlık, karanlıktan ışık, suların içinden karalar doğar. Kozmogoni anlatıları bu "varlığa gelme"nin üzerinde özellikle durur. Bunun bir istekle, bir arzu ile mümkün olabileceği düşünülür. Yokluk, tam manasıyla yokluk değildir; varlık onda bilkuvve mevcuttur. Varlık bir belirsizlik perdesi ardında gizlenmektedir. Sonra bir şey olur ve varlık meydana çıkar. O şey nedir? Anlaşıldığı kadarıyla o şey, var olma isteğidir. İşte bu var olma arzusu kozmik aşk denilen şeydir. Herakleitos’un ateşinin, herşeyin çıkış ve geri dönüş kaynağı olarak gücü, enerjisi bu kozmik aşktan beslenir diyebiliriz.

Herakleitos bunu bu şekilde ifade etmemişti, ama ondan yaklaşık bin beş yüz yıl sonra, İbn Sina’nın (ölm. 1037) bu metafizik aşk kuramını ortaya koyduğunu; logos ile aşkı birleştirdiğini görüyoruz. Ona göre, Tanrı, yani İlk İyilik (Hayr-ı Evvel) ezelde kendini idrak etmiş ve kendine âşık olmuştu. Tanrısal düşüncenin kendine yönelik düşünmesi, kendine olan aşkı, yaratılışın, yani varlıkların nedenidir. Bu kuramda bilinç, dayanağını kendinden alan, kendini doğrulama ve kendini sevme işiydi. Kedinde-bilincin kendi üzerine düşünmesi evreni ortaya çıkarmıştı. Dolayısıyla evren bir özyaratımdı. Aşk, Tanrı’nın, dolayısıyla varlığın ta kendisiydi. Canlı ya da cansız tüm varlıkların var olmalarının; beslenme, üreme, hayatını sürdürme arzularının sebebi tabiatlarındaki aşktı. Her varlık, Mutlak İyiliğe yaradılışından gelen bir aşkla âşıktı. İbn Sina’ya göre varlık âlemi, mutlak iyiliğin kendisiyle kendisinde tecellisiydi. Bu tecelli, mutlak varlığın, varlık aynasında kendisini aşkla seyretmesinin eseriydi. Her şey onun tecellisi sayesinde var olduğu için, her varlık kendi kemâline karşı doğal bir aşk besliyordu; ve kemâle erme yetisi varlıklar arasında yalnızca mikrokozmos olan insana mahsustu; yalnızca akletme yetisi olan insan, kendi hakikatinin bilincine varabilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder