15 Temmuz 2012 Pazar

KURUCU ŞİDDET MİTİ -1: İnsanın ve Doğanın Şiddeti


"Şiddet" kavramını öncelikli olarak "insanın insana yönelik olumsuz fiilleri" olarak düşünürüz. Her türlü zor kullanma, mala, ırza, haneye tecavüz, gasp, hırsızlık, darp, işkence, cinsel istismar, sistematik psikolojik baskı, ve en nihayetinde cinayetle en uç noktasına ulaşan fiillerdir bunlar. Bugün daha modern bir kavram olan "insan hakları" ihlalleri olarak anlıyoruz şiddeti.

İnsan aynı zamanda doğaya da bir şiddet uyguluyor. Başta insan olmayanlara, hayvanlara (aşırı avlanma, soyu tükenen hayvan türleri gibi); bitkilere (kesilen ağaçlar, yok edilen orman alanları, soyu tükenen bitki türleri gibi); doğanın diğer unsurlarına, doğal dengeyi bozacak türdeki her türlü müdahale; örneğin yeraltı sularının aşırı tüketimine yol açan tarımsal faaliyetler; sera etkisine ve küresel ısınmaya yol açan endüstriyel faaliyetlerin doğada yarattığı tahribatlar.

Bir de doğanın insana yönelik şiddeti var. Biraz kulağa tuhaf gelebilir bu. Şöyle ki: İnsan daima hayatın zorlu koşullarıyla karşılaştıkça Dünyanın kendine kastı olduğunu düşünmüştür. Buna isyan etmiştir. Çoğu kere de doğanın şiddetinin bir üst iradeden geldiğini düşünmüştür. Bu tür fiileri, örneğin doğal felaketleri işlediği şuçların cezası olarak görmüştür. Kısacası doğanın denetleyemediği büyük güçlerini kişileştirmiş, tanrılaştırmıştır. Fırtına, Yıldırım, Gökgürültüsü, Şimşek, Yağmur, Tufan/Sel/Taşkınlar, Güneş ve Ay tutulması, Gece, Kuraklık, Salgınlar, bütün bunlar insan hayatını olumsuz bir şekilde etkilediklerinden dolayı tanrıların insana yönelik şiddeti/hiddeti/gazabı olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle de dini ve mitolojik imgelemde büyük yer tutarlar. İnsanoğlu ona felaket getiren bu doğa olaylarından korkmuş, korktuğu bu güçleri onlara saygı duyarak, onlara kurbanlar sunarak çeresizce yatıştırmayı denemiştir.

Yaradılış mitleri/anlatıları, ensest, cinsel şiddet, cinayet ve kurban hikâyeleriyle dolu birer şiddet anlatısıdır. Bu arkaik anlatılar iki karşıt kuvvetin çatışmasından, bu çatışmanın doğurganlığından söz ederler. Yaradılış veya doğum; sükunet ve huzur içinde gerçekleşen bir olay değildir. Doğum şiddet dolu bir olaydır. İnsanın doğumu örneğini hatırlayacak olursak ceninin ana rahminden dünyaya çıkması, kan ve gözyaşıyla gerçekleşen bir olaydır ve yaşam yine şiddet içeren bir sonla, ölümle sona erer. Mitler bize büyük kurucu güçlerin, doğanın şiddetine şiddetle karşılık vererek ve onları dize getirerek insanlar için yaşanabilir bir hayatı mümkün kıldıklarını anlatmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder